Sadaka kelimesi ıstılâhî mânâ itibariyle "Allah nzâsı için fakirlere verilen şeylerdir." Diğer bir ifade ile "Allah'a yakınlaşmak, sevap ve mükafat umarak verilen şeylerdir." Yine, "Sadaka, maldan sırf Allah için muhtaçlara temlik edilmek için çıkarılan vergidir. Bunda sıdk ve ihlâs bir esas olduğu için sadaka denilmiştir" şeklinde tarif edilmektedir.
Sadaka iki çeşittir:
a)Farz ve vacib olan sadaka,
b)Tatavvu (nafile) olan sadaka.
Farz ve vacib olan sadaka; bütün nevilerine şamil olmak üzere (Arazi zekâtı, hayvanlann zekâtı, ticaret ve nakit paralann zekâtı, maden ve mücevheratın zekâtı ve fitır sadakası gibi) verilen zekâtlardır"
Gerek Kur'ân-ı Kerîm'de gerekse hadîs-i şeriflerde sadaka kelimesi ile, hem farz olan zekat hem de tatavvu (nafile) olan sadaka kasdedilmiştir. Ancak gördüğümüz kadan ile gerek tefsirlerde gerekse meallerde sadaka kelimesinin tarifi yapılırken, "Nisab miktarına sahih olan ve şer'an zengin sayılan insanların, muhtaçlara ve fakirlere sırf Allah rızasını kazanmak için verdikleri (mal cinsinden) şeylerdir" şeklinde ele alınmıştır.
Müslümanların içinde zengin olduğu gibi zengin olmayan insanlar da vardır ve hep olagelmiştir. Hatta zenginler, fakirlerden daha çoktur. Allah (cc) fakirlere zekatı farz kılmamış olmakla beraber her müslümanın iç aleminde daima bir takım hayırlar yapma arzusu vardır. Çünkü Allah, insanı medeni olarak yaratmış ve herkesi hangi seviyede olursa olsun bir takım şeylere muhtaç kılmıştır. Hal böyle olunca zengin bir müslümanın, "Ben her sene zekatımı veriyorum" diyerek zekatın dışında hayır yapmamazlık edemeyeceği gibi, şer'an zengin sayılmayan müslümanlar da "Biz zengin değiliz" diyerek, hayırdan ve hayırlı işler yapmaktan hiç bir zaman geri kalamazlar. Zira yardımlaşma sadece mal ile değildir. Bir çok yardımlaşma şekilleri vardır. Meselâ; "Malı olan malından sadaka versin, kuvveti olan kuvvetinden, ilmi olan da ilminden tasaddukta bulunsun," rivayeti bunun en güzel ifadesidir. Bu hakikat, Kur'ân-ı Kerîm'de en güzel şekilde "İnfâk" kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu kelime; farz, vacib ve mendub olan bütün zekat ve sadaka şekillerini, yardımlaşma türlerinin hepsini ihtiva eden bir kelimedir.
"Kendilerine nzık olarak verdiğimizden infak ederler" ayetinden hareketle, Bedîüzzaman, infakta şu esaslara dikkat çeker:
1) Sadakayı vermekte, kendisi muhtaç olacak şekilde israfa gitmemesi,
2) Birinden alıp, başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp, kendi malından olması,
3) Minnetle in'âmın bozulmaması,
4) Fakir olmak korkusuyla sadakanın terkedilmemesi,
5) Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle ilim, fikir, kuvvet ve amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi,
6) Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahatte değil de zaruri ihtiyaçları için sarf etmesi lazımdır.
Görüldüğü gibi Bedîüzzaman, beşinci maddede sadakanın, sadece mala ve paraya münhasır olmadığını bilakis maddî şeylerde olduğu gibi manevî şeylerde de olacağını ifade ederken Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in hadîslerinde zikredilen sadaka şekillerini de kısaca özetlemiş olmaktadır.
Hayır ve hasenat yapmak isteyen her insan için maddi ve malî durumu ne olursa olsun, iyilik yapmak, hayır işlemek ve sevap kazanmak, Allah'ın rızasına nail olmak ve insanların yardımına koşmak, onların muhabbetlerini elde etmek gibi hayır yollan o kadar çoktur ki, hiç kimse "Ben hayır yapmak isteriyorum, ancak imkanım yok, ne yapayım " şeklinde mazeret beyan edemez.
Allah'a kul, Rasûlüne ümmet, Kur'an'a talebe, İslama hadim olan herkes , içinde bulunduğu imkanlar dahilinde sadaka verebilir. Zira sadaka sevabı kazanabileceği ve herkesin kendi durumuna göre yapabileceği yardımlaşma şekilleri vardır. Bunları Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şeriflerinde izah etmişler ve bunu bizzat göstererek en güzel bir örnek ve rehber olmuşlardır.
Cenab-ı Hakk, Kur'ân-ı Kerîm'de bu hakikata bir çok âyet-i kerimede öz olarak işaret etmiş ve emir buyurmuştur. Mesela; "Birr ve takvada, birbirinizle yardımlasınız. Günah işlemekte ve haddi aşmak hususunda yardımlaşmayımz" "Birr", güzel ahlak, Allah'ın emirlerini yapıp yasakladıklarından uzak olmak, insanlara güler yüzle muamele etmek ve onlara iyilikte bulunmak, itaat, lütuf, sıla-i rahm, ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmak gibi bütün hayırları içine alan muhtevalı bir kelimedir. Cenab-ı Hakk, başka bir âyette "Birr"i şu şekilde açıklamaktadır. "Birr (iyilik), yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. Asıl "Birr" Allah 'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman edenin; sevdiği mallardan akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalana, dilencilere ve köle azat etmeye verenin, namazı kılanın, zekatı verenin, verdikleri sözleri yerine getirenlerin, sıkıntı hastalık ve şiddet zamanında da sabredenlerin yaptıktandır. Bunlar imanlarında sadık olanlardır. Allah'ın azabından korunanlar da işte bunlardır.” Peygamberimize "Birr"den sorulunca "Güzel ahlaktır." diye cevap vermişlerdir.
İslâmda maddi ve manevi olarak o kadar çok yardımlaşma ve hayır yollan vardır ki, Ayni'nin (v.855) ifadesiyle "Hayır kapıları çoktur. Allah'ın rızasına ulaştıran hayır yollan da sonsuzdur. Bir kapı açılmadığı zaman diğer kapıya gitmek gerekir." Bize hayır kapılarını açan bu yardımlaşmalardan;
Birincisi, şer'an zenginlerin her sene vermekle mükellef oldukları zekattır.
İkincisi. Ramazan ayının sonuna yetişen ve aslî ihtiyaçlarından başka en az nisab mikdan bir mala sahib her müslümana vacip olan sadaka-ifıtır'dır.
Üçüncüsü, yine şer'an zengin sayılanların her sene kurban keserek, kurban etinden fakirlere de vermek suretiyle yardım etmesidir.
Dördüncüsü, Karz-ı Hasen, yani Allah rızası için yalnızca Allah'tan ecrini istemek niyetiyle ihtiyaç sahibi kişiye faizsiz ödünç vermektir. Bu Kur'ân-ı Kerîm'de şu şekilde anlatılmaktadır: "O kimsedir ki, Allah için güzel bir ödünç (karz-ı hasen) takdim etsin de Allah ona karşılığını kat kat versin. Rızkı daraltan da Allah 'tır, bol veren de. Yine O'na döndürüleceksiniz"
Beşincisi, bunların dışındaki yardımlaşma şekilleridir. Bu da maddî ve manevî her türlü yardımlaşma nevilerini ihtiva etmektedir. Bunlardan hadîs-i şeriflerden tesbit edebildiklerimizi göstermeye çalışacağız. Zikredeceğimiz bu yardımlaşmalar sayesinde herbir insan; hâlis, samimi ve güzel bir niyet ile hayatının bütün safhalarında ve her anında sadaka vermiş gibi sevab kazanabilir. Bütün ömür ağacını sadaka meyveleri ile zinetlendirebilir. Yeter ki iradesini bu yolda kullansın ve buna azmetsin. İşte o zaman "Yann ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış" sırrına ermiş olur.
Şimdi hadîslerde ifade edilen ve hayatın her anını ve safhasını içine alan nafile sadaka ve yardımlaşma şekillerini, maddeler halinde hadîslerden örnekler
vererek zikretmeye çalışalım.
1-Kişinin Kendisi İçin Harcadığı Yardım
Bu yardımdan insanın bizatihi kendisi için maddî harcamaları ve manevi olarak yaptığı her türlü hayırlı şeyleri kasdetmekteyiz. Bunları da kendi arasında kısımlara ayırabiliriz.
a) Maddî bakımdan
Bir insanın günahlara ve haramlara girmemek şartı ile zatî ihtiyaçtan için yaptığı bütün maddi harcamaları ve masrafları kendisine sadaka sevabı kazandırır.
Bu, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şu hadîsinde ifade edilmektedir: "Nefsine yedirdiğin şey, senin için sadakadır"
Bir başka hadîste kişinin harcadığı en faziletli paralar sayılırken "Allah yolunda yararlandığı vasıtası için harcadığı masraflar olduğu “ bildirilmiştir.
b) Manevî bakımdan
Bunu da üç kısma ayırmak mümkündür:
l- Günahlardan uzak durmak
Bir müslümanın, kendisini günahlardan ve kötülüklerden uzak tutması kendisine sadaka sevabı kazandırır. Bunu şu hadîs bize anlatmaktadır:
"Bir adam Rasûlullah'a gelerek "Ey Allah'ın Rasûlü! hangi iş (amel) daha hayırlıdır?" der. Peygamberimiz, "Allah'a iman ve Allah yolunda cihaddır" buyurur. Adam, "Bunu yapamazsa?" der. Peygamberimiz de "Bir iş becerene yardım eder ve iş beceremiyenin işini yapıverirsin "cevabını verir. Adam, "Bunu da yapamıyorsa?" deyince, Peygamberimiz, "Nefsini serden alıkoy. Çünkü bu da sadakadır. Onunla nefsinden tasaddukta bulunmuş olursun" der."
Bir başka hadîste de Hz. Peygamber (s.a.s.), "Her müslümanın sadaka vermesi gerekir" deyince ashab, "Ey Allah 'in Rasûlü (sadaka verecek) bir şey bulamazsa (ne yapar)?" diye sorarlar. Hz. Peygamber de; "Eli ile çalışır, kendisine faydalı olur ve tasaddukta bulunur" der. "Bunu da bulamazsa?" diye sorarlar. "İşini yapamayan ihtiyaç sahibine yardım eder", "Bunu da bulamazsa?" derler, Hz. Peygamber de; "İyi işler yapar ve kendisini kötülüklerden ahkor, bu onun nefsi için bir sadakadır"buyurur"
Yine bir başka hadîste "...Ya Rasûlallah! bazı amelleri yapmaya gücüm yetmezse bana ne tavsiye edersin?" diye soran bir sahabiye Peygamberimiz "Kendini halka zarar vermekten ahkorsun. Bu senin için nefsin için verdiğin bir sadakadır"diye cevabını verir"
Görüldüğü gibi bir müslümanın hem kendi nefsine hem de başkalarına zarar vermekten uzak durması o kişiye sadaka sevabı kazandırmaktadır. Bu durum islâmda "takva" kelimesi ile ifade edilmektedir. Çünkü takva, Allah'ın yasakladığı bütün hal ve hareketlerden sakınmakdır. Bunun içindir ki, Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah katında en üstün olanınız, takva bakımından en üstün olanınızdır" buyurulmaktadır.
2- Nafile ibâdetler
Bir müslümanın yaptığı nafile ibâdetler o kişiye sadaka sevabı kazandırmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu hakikati şu hadîslerinde ifade ederler: "Sahabe-i Kiram'dan bazıları Hz. Peygambere "Ya Rasûlattah! Ehl-i servet olan zenginler (büyük büyük) sevapları alıp gidiyorlar. Hem bizim gibi oruç tutuyorlar, hem de artan mallan ile sadaka veriyorlar" deyince Peygamberimiz (s.a.v.) "Allah Teala Hazretleri size tasadduk edecek bir şey vermemiş mi? (ki böyle söylüyorsunuz.)
- Her teşbihiniz sadakadır.
- Her tekbiriniz sadakadır.
- Her tahmidiniz sadakadır.
- Her tehliliniz sadakadır... " buyurmuştur."